Cengiz Bozkurt : Sete Gelen Seyirciler Beni Çok Mutlu Ediyor

Ünlü oyuncu Cengiz Bozkurt: Özellikle sete gelen seyirciler beni çok mutlu ediyor. Biz, Türkiye’nin çimentosu gibi olmuşuz. Her kesimden insanın aynı şeye gülmesini sağlamışız.


‘Parmaklıklar Ardında’ dizisinde canlandırdığı hain gardiyan ‘Ekrem’ karakteri ile tanınan Cengiz Bozkurt; şimdilerde ‘Leyla ile Mecnun’ dizisinin ‘Erdal Bakkal’ı, namı diğer ‘Yaban Çakalı’ olarak evlerimize konuk oluyor. Bozkurt; ekranda gördüğümüz hain, fesat, ukala ve içten pazarlıklı hallerinin aksine kahkahası eksik olmayan, doğal ve samimi biri. Ünlü oyuncu; Esquire dergisinden Zeynep Şeker’e ODTÜ’yü bırakıp İngiltere’ye gitmesini, açtığı tiyatroyu, Türkiye’ye dönüşünü ve yarattığı fenomen karakterleri anlattı.
 ‘Leyla ile Mecnun’un kadrosuna nasıl dahil oldunuz?‘Parmaklıklar Ardında’ adlı dizide, kötü karakterli gardiyan ‘Ekrem’i oynuyordum. Daha sonra bana yine o role çok benzeyen teklifler geldi. İstesem; televizyon dünyasında, o karakter üzerinden çok rahat ilerleyebilirdim ama ben, daima aynı karakterleri oynayan oyunculara hep şaşırmışımdır. Bu nedenle, gelen tekliflerin hepsini reddettim. Bu yüzden de o sezonu kaçırdığımı düşünmedim değil. Ta ki bir arkadaşım, ‘Leyla ile Mecnun’dan bahsedene kadar. Kendimi bir anda bu işin içinde buldum. Şimdi “İyi ki beklemişim”
diyorum.

ŞANSIMIZ YARI YARIYAYDI

 Dizi; 7′den 70′e herkesin beğendiği, sahip çıktığı bir proje oldu. Bu kadar ilgi sizi şaşırttı mı?Yönetmenimiz Onur Ünlü’ye, “Bir bakıyormuşsun bizim çok kült bir seyircimiz oluyormuş, patlıyormuşuz” dedim. O da “Ben de aynen öyle hissediyorum. Bu dizi; ya çok beğenilecek ya da dibe batacağız” dedi. Anlayacağınız, umutlarımız yarı yarıyaydı; neyse ki dizi çok tutuldu.
 İnsanlar, sizin için “Öylece durduğunda bile insanı güldürüyor” tarzı yorumlarda bulunuyor… İnsanlar, bir şey yapmamanın, aslında bir şey yapmak olduğunu anlamıyor. Oysa komedide, en vurucu anlar; sessizlikleri oynadığınız anlardır. Yani asıl komiklik, hiçbir şey yapmamış olmakta. “Öylece durduğunda bile gülüyorum” denildiğinde, ben orada öylece durmuyorum; orada bir şey yapıyorum. Böyle söylediklerine göre de yaptığım şeyi doğru yapıyorum.

EFSANE SAHNELER SETTE ÇIKIYOR

 Dizide ne ölçüde doğaçlama var?Neredeyse her sahnede! Senaristimiz Burak Aksak, çok başarılı biri. O, bize çok sağlam bir senaryo gönderiyor; biz de kimi zaman, o senaryo üzerinden çeşitlemelere gidiyoruz. Emin olun, birçok efsane olmuş sahne sette çıkmıştır.
 Mesela?“İsmail Ağabey, hooop!” repliği, tamamen yönetmenimizin “Yahu yakın sahneleri çekmeyelim şimdi; bunlar, hep böyle birbirine uzaktan bağırsın” demesiyle diziye dahil olmuş bir repliktir. Sufle konusu var mesela. Diziye, Yeşilçam oyuncuları dahil olmuştu. Bu oyuncular; geçmişte ezber yerine sufle alarak çekim yaptıkları için biraz zorlandı. Ben de, “Kardeşim, şuradan sufle verin” dedim. Böylece o anda verilmiş bir kararla, bu oyunculara arkadan sufle verildi ve o ses; diziye yansıdı. Benim oynadığım karakter de ara ara “Nereden geliyor bu ses?” diyerek, ortaya gerçekten komik diyalogların çıkmasına neden oldu. ”
BÖYLE BAKKALLIK MI OLUR?”

 ‘Leyla ile Mecnun’ bir dayak olayıyla gündeme gelmişti. Sette şimdi ortam nasıl?Bir ofis içinde ne tür çekişmeler oluyorsa, aynıları bizde de yaşanabiliyor. Beni özellikle, sete gelen seyirciler çok mutlu ediyor. Her kesimden seyirci sete gelip bizi izliyor. Biz, Türkiye’nin çimentosu gibi olmuşuz. Dizimizle her kesimden insanın aynı şeye gülmesini sağlamışız. Özellikle bakkal kapalıyken kapının altından atılan mektuplar, bunu çok daha net görmemi sağlıyor.
 Neler yazıyor o mektuplarda?Hayat hikayesini yazan da var, “Geldik, bulamadık. Böyle bakkallık mı olur?” diye soranlar da! Bütün mektupları saklıyorum. Hepsi çok değerli.
 Diziden arta kalan zamanlarda neler yaparsınız?Zaten çok hareketli bir sosyal hayatım yok. Yeni bebeğimiz oldu. O nedenle evde vakit geçiriyoruz.
KLAVYE AKTİVİSTİ DEĞİLİM

 Sizin, 21 yaşında bir kızınız daha var. Nasıl bir babadır Cengiz Bozkurt?Kızımla çok iyi anlaşırım. Onun her konuda fikir sahibi olması, en çok istediğim şey. Özellikle memleket meselelerine kafa yormalı.
 Peki, ya sizin siyasetle aranız nasıl?Son seçimlerde, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden milletvekili adayıydım. Ben herkesin, siyaset içinde, öyle ya da böyle bir taraf olması gerektiğini düşünüyorum ama kastettiğim şey, ‘klavye aktivizmi’ değil. Bu nedenle de, Twitter ya da Facebook’ta politik şeyler paylaşmıyorum.
 Yeni projeleriniz neler?Osman Sınav’ın yönettiği ‘Uzun Hikaye’de rol aldım. 21 Aralık’ta gösterime girecek olan ‘Kod Adı Venüs’ adlı bir filmde de rolüm var. 2013 yılında da İngiltere’den bir arkadaşımın çekeceği bir filmde rol alacağım.

HALUK BİLGİNER İDOLÜM

 Şu sıralar, herkes size gülüyor. Siz kimlere gülüyorsunuz?‘Sevgili Dünürüm’ dizisinde birlikte oynadığım Haluk Bilginer’e çok gülerim. Kendisiyle, İngiltere’den de tanışıyoruz; idolümdür. ‘Leyla ile Mecnun’ dizisinde ‘İsmail Ağabey’i oynayan Serkan Keskin de gerçekten çok komik bir çocuk.
 Dizideki danslarınız için profesyonel yardım alıyor musunuz?O dansların hepsi, benim evde arkadaşlarıma, aileme zaten yaptığım danslar. Dolayısıyla, hayır; o dansların da hepsi doğaçlama.
ABSÜRT KOMEDİDE ÖNCÜYÜZ

 Türk seyircisi, absürt komediye pek alışkın değil. Bu dizide yer almak, biraz cesaret istemiyor mu?
‘Leyla ile Mecnun’un senaryosunu okuduğum anda, o işte olmak istedim. Türkiye’de, kuşaklar boyu mizah dergileriyle büyümüş ve absürt esprileri dergide gören fakat televizyonda bunun karşılığını bulamayan bir kitlenin olduğunu biliyordum. Absürt komedi noktasında öncü olduk.
 Dizinin TRT’de yayınlanıyor olmasının; artısı mı, yoksa eksisi mi oldu?Bu dizi özel kanallarda yayımlansaydı; baştan çok veto yerdik.
ODTÜ’YÜ BIRAKIP İNGİLTERE’YE GİTTİM

 Memur bir ailenin çocuğu olarak doğdum. Her memur çocuğu gibi Anadolu’da gezerek geçti hayatım. Bu durum, çocukluk dönemimde yaralar açmadı değil ama Anadolu’da bu kadar dolaşmanın bana çok şey kattığını düşünüyorum. En önemlisi de bu çeşitlilik beni iyi insan yaptı.
 Fizik okurken, asıl yapmak istediğim şeyin tiyatro olduğunu fark ettim ve tası tarağı toplayıp İngiltere’ye gittim. ODTÜ, böyle bir okuldur işte; maden mühendisliği okuyan adam, sinema topluluğunun başkanıdır. Fizik okuyan adam ise tiyatro oyunu sahneye koyar.

ÇORAP SATTIM


 Çocukluk dönemimizde sık sık şehir değiştirmemizden olsa gerek; bende her şeye sıfırdan başlama gücü hep vardı. Bu nedenle herkesin girmek için çabaladığı okulumu yarıda bıraktım ve İngiltere’ye gittim. Pazarda çorap sattım. Bir yandan da okula gidiyordum. Üstelik evliydim de. Ankara’da bir İngilizce öğretmeniyle birlikteydim ve onu da peşimden İngiltere’ye sürüklemiştim.
 Birkaç arkadaşımla birlikte Londra’da ‘Arco’ adını verdiğimiz tiyatroyu kurduk. Her şeyi yoktan var ettik. İlk iki yıl gerçekten çok zor geçti; sonrasında o kadar çok tutulduk ki, ödüle doymadık. Time Out İngiltere’nin ‘Eleştirmenlerin Seçimi’ bölümünde, bizim sahneye koyduğumuz oyunların haberleri yer aldı.
 ODTÜ’den ayrılıp İngiltere’ye gittiğimde, ailem hâlâ okula devam ettiğimi sanıyordu. Yalanım ortaya çıktığında annem çok kızdı; fakat babam tek kelime laf etmedi. O; anlayışlı ve çok komikti! Babam, tam ‘Leyla ile Mecnun’ kafasında bir adamdı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar